30 Eylül 2015 Çarşamba

RENGARENK KUŞLU ETAMİN TABLO

Bu aralar etamin işlemeye feci halde sarmış durumdayım.
Şu tombilibu halimle evde çok fazla iş yapamadığım için, genel anlamda dinlenme modundayım:)
Ben de bu süreci üretken geçirmeye çalışıyorum.
Küçük işlemeler yapıp, kısa zamanda tamamlayınca da pek bir mutlu oluyorum;)


Bu renk cümbüşü kuşu bayramda işledim.
Sanırım o gün oldukça azimliydim, 1 gün içinde tamamladım.
Gerçi çok teferruatlı bir işleme değil, ama otur kalk işleyince bazen sürünüp gidiyor bir iş insanın elinde.


Çerçeveyi İKEA'dan almıştık, bir paketten 2 çerçeve çıkıyor.
Düz, basit bir çerçeve.
İşleme de oldukça sade.
Hal böyleyken, kombinasyon gözüme pek bir sade göründü.
İçinde bir ben eksik olan hobi eşyaları kutularımdan en büyük ebatlısını çıkardım piyasaya.
Pembe üzerine beyaz puantiyeli kurdelayı ve düz pembe renkli kurdelayı çıkarıp basit ama -bana göre- sevimli olan detayı eklemeye karar verdim.
Ama küçük bir sorunum vardı, elde dikmek istemiyordum.
Bununla birlikte evdeki dikiş makinesini de bir şekilde kullanmanın vakti sanırım yavaş yavaş gelmişti;)
Eşim sağ olsun, bayram günü, gecenin kör vakti, kurdelayı dikiverdi etamine (evet, bizim evde dikiş makinesinden anlayan kişi şu an için eşim:) Bana da öğretecek:)


Şablon, etamin konusunda muazzam şeyler üreten Filiz Türkocağı'na ait.
Ben ayak kısmında değişiklik yaptım sadece.
Filiz Hanım'ı çok taktir ediyorum.
Kendi tasarımı olan birbirinden güzel şablonları pinterest hesabından paylaşıyor.
Resmen amme hizmeti görüyor vallahi:)


Farklı renk çeşitleriyle de işlemeye niyetim var bu güzel kuşu ama bakalım, elimdekileri ne zaman tamamlayabilirim ve yeniden bu modele dönebilirim.
Aklımda bir sürü fikir var:)
Ben etaminin sadece duvara pano yapılıp asılarak kısıtlı bir alanda kullanılmasından yana değilim.
O kadar emek harcanıyor neticede; daha bir elimin altında, daha bir gündelik hayatın içinde olmalı kanısındayım.
Arayışlarım hep bu minvalde.
Bir kaç iş daha var tamamlanan, yada tamamlanması yakın olan;)
Kısa zaman içinde onları da paylaşırım inşallah...

28 Eylül 2015 Pazartesi

BEBEK ODASI İÇİN BICIRIK BİR ETAMİN TABLO

Zaman çabuk geçiyor, 3 aydan daha uzun bir süre önce yazdığım etaminde seviye atlamak başlıklı yazımda hazır etamin kitleri yerine; kumaşını, ipini, şablonunu kendim temin ettiğim bir işleme yapmaya karar verdiğimi yazmış ve şablonu ucundan kenarından paylaşmıştım fotoğrafla.

İşte o şablonu (çok şükür) kazasız bir şekilde tamamlamayı başardım! :) (Gerçi öyle bir hevesle işledim ki anlatamam... İşlemenin bir kısmı Ramazan ayına denk gelmişti. Sahura kalktığımda dahi "dur iki çarpı yapayım da öyle yatayım" dediğimi biliyorum:)
Sabah işe gitmeden de bir kaç çarpı attığım ve eşimin "hadi çıkalım artık, ne yapıyorsun sen sabah sabah:)?" dediği de doğrudur;)


Aslında işlemeyi tamamlamam (benim kriterlerime göre;) çok uzun sürmedi, sanırım 2 hafta kadar zamanımı aldı.
Fakat gönlüme göre bir çerçeve bulamadım.
Niyetim, açık renkli ve ahşap rengi bir ahşaptı.
Fakat bir türlü denk gelmedi.
Ben de el mahkum, ahşap görünümlü plastik bir çerçeve ile işlemi tamamlattım.


Bebikonun odasına asacağım inşallah bu sevimli şeyi.
Ben ilk gördüğüm anda bayılmıştım zaten şablona, işleyince de gayet güzel oldu bence.
Karşısına geçip geçip bakıyorum şimdilik:)

Şablonu etaminde seviye atlamak isimli yazımda link olarak nereden temin ettiğimi paylaşmıştım. İlginizi çekerse inceleyebilirsiniz.

16 Eylül 2015 Çarşamba

ANNE-BEBEK İHTİYAÇLARI PİYASASINDA SON DURUM

Şu blog alemi gerçekten insanın alıcılarını feci şekilde açıyor.
Aslında o anda pek de ilgi alanınızda olmayan bir konuyla ilgili okuduğunuz blog yazısı, yeri geliyor işinize yarıyor.

Belki 1.5 yıl olmuştur, bloglardan birinde bebek alışverişi için Eminönü Havuzlu Han'da pek çok dükkan olduğunu okumuştum.
Bir takım ihtiyaçlarımızı internetten temin etsek de sektörün nabzını yerinde tutmak gerektiğini düşündük;)
Şunu anladım; doğum hazırlığı için yapılacak alışveriş için öncelikle internetten güzel bir araştırma yapıp ne ihtiyaçtır, hangi ürün ortalama ne civarlardadır fikir sahibi olmak, akabinde ve detayında elinden bebek gelip geçmiş tecrübeli ve aklına güvendiğiniz bir bayan ile alışverişe gitmek gerekiyor.
Gerçi biz biraz kalabalık gittik (eşim ve babam Havuzlu Han'ın muhtelif katlarındaki muhtelif koridorlarda sandalye yada banklarda oturarak bizi beklemeyi tercih ettiler haklı olarak:)
Ben, annem ve 12 yaşındaki yeğenimle birlikte biz de Havuzlu Han'ı tavaf ettik.

Ürünler, fiyatlar ve gözlemlerimi aşağıda elimden geldiğince paylaşmaya çalışacağım. Yeri gelecek, bazı ürünleri Bakırköy Pazarı ve internet siteleri ile de kıyaslamaya çalışacağım. Gerçi bir fiyat diğerini tutmuyor, anlık değişimler oluyor. Ama ne yapayım? Benim adım Hıdır, elimden gelen budur. Araştırma sürecinde çok fazla okudum, bir çok fikir edindim. Tecrübe ettiğim detayları ben de paylaşayım istedim, belki birinin işine yarar.

Şunu eklemeden geçemeyeceğim; aslında hamilelik ve hazırlık sürecinde çok farklı duygulara kapılıyorum. Neden derseniz, gerek ülkenin gerekse dünyanın muhtelif bölgeleri her daim yanıyor. Sıkıntılar, üzüntüler, malum. Zorluk içinde olan pek çok insan var. Onlar da anne, onlar da bebek. Dünyanın adaletini sorguluyorum. Mantıklı bir cevabı hiç bir zaman olmayacak bir sorunun peşine düştüğümü fark ediyorum. Belki de imtihan bu diyorum. Elimden gelen şeyse ihtiyaçlarımı karşılarken -elimden geldiğince- aşırıya kaçmamak ve dualarımda onlara da yer vermek. Rabbimin onların da hayatını kolaylaştırmasını dilemek. Kavanoz diplisin dünya, ne diyeyim???

Gecelik ve Pijama Sorunsalı

Gönlüme göre bir şeyler bulmakta en çok zorlanacağımı tahmin ettiğim ve maalesef tahminimde de yanılmadığım ürün kendim için alacağım pijama ve gecelik oldu. Havuzlu Han'da ve Eminönü'nde bulunan zibilyon tane çamaşırcı-pijamacı dükkanında hemen hemen aynı markalar ve modellerle karşılaşıyorsunuz. Fiyatlar dükkandan dükkana fark gösteriyor. İki haneli rakamlardan üç hanelilere kadar fiyat yelpazesi geniş. Kimi takımlar ikili, kimisinde sabahlık da mevcut. Model olarak iki temel mantık var; bir, dantelli fistolu hafiften fantaziye kaçan modeller, iki, leylekli ayıcıklı motiflerle biraz daha çocuksu modeller. Şöyle spor, ayıcıktan böcekten uzak yada fistolarla süslenmemiş bir pijama takımı yada gecelik bulamadım Havuzlu Han'da ve bakabildiğim kadarı ile Han'ın dışındaki dükkanlarda. Giyecek konusunda benim ilk tercihim hep pamuklu ürünlerdir. Ama bu ürün türünde % 100 pamuklu ve makul fiyata bir şey bulmak çok zor (İlla ki var ama fiyatlar oldukça yüksek. Her zaman kullanılmayacak bir şey için de o kadar para vermek mantıklı gelmedi bana açıkçası). Gerçi benim aradığım farklı kriterler de vardı; mesela uzun kollu olmaları, geceliğin boyunun uzun olması (genellikle diz altı modeller mevcut), kol kısa ise şayet sabahlığının olması, yakasının çok açık olmaması gibi... O kadar ince eleyip sık dokuyunca sadece pijamayı alabildim o gün. Beyzam marka bir pijama. Fiyatı tam anlamıyla ortalama, 75 tl. Üçlü takım halinde. Artış, Haluk Bayram diye (H&M tarzı bir sembolü var) ismini hiç duymadığım iki markanın modelleri ve ürünleri aradığım kriterlere daha uygundu. İsmini bildiğimiz ve kalitesine güvendiğimiz markaların dahi alt pijamalarının polyester olması beni şaşırttı. Polyester terletmez mi yahu? Bir de altı polarlı gibi, elyaf gibi takımlar var ki ben içinde -büyük söylemeyeyim ama- hiç duramam herhalde!  :)


Gelelim Bakırköy Pazarı'ndaki alternatiflere... Vallahi Havuzlu Han'da ve Eminönü'ndeki dükkanlarda rastlamadığım model ve fiyatta gecelikler ve pijamalar buldum burada. Daha farklı bir şey olabilirdi belki ama, içim ısınınca geceliklerden birine tav oldum ve aldım. Beynimde sürekli "alınacak, aranacak" döngüsünü kırmak için bunu yapmam gerekiyordu. Mağaza fiyatı 75 tl dedi satıcı, onun yalancısıyım (ki doğrudur, benzerleri o fiyatlarda). Markası Artış. Kolunda küçük bir bölgede tel çekilmesi olduğu için 35 liraya aldım. Anneciğim kolu güzelce dikti. Ben söylemezsem kim görecek, kim bilecek tel çekiğini o halimde? :) 
Aynı satıcıdan mis gibi, pamuklu bir de pijama takımı aldım. Şu dönemlerde normal pijama altlarım denk gelmiyor zaar:) O bel bölgesindeki lastiklerle kavga halindeyim sürekli. Fiyatı ne derseniz, şaka gibi, 25 tl derim. Pazarları seviyorum ben yaaa... Bunu bir kez daha anladım:) Gönül isterdi ki daha pek çok yer gezeyim de gönlüme daha çok uyan bir şey bulayım... Ama uzun süreli dolaşmak o kadar kolay olmuyor artık. 

İnternette de epeyce araştırma yaptım aslında. Relax Mode, Cossy by Aqua, Dagi, Şahinler, gibi... Ama üstte de belirttiğim üzere ya modeller bana hitap etmedi yada fiyatlar gereksiz fazlaydı.

Bebek İçin Hastane Çıkış Takımı

Kutu halinde satılan hastane çıkışlarının fiyatı Havuzlu Han'da ve Bakırköy Pazarı'nda hemen hemen aynı diyebilirim. Benim ihtiyacım olan biraz daha az parçası olan bir takımdı. İnce battaniyeye ihtiyacım yoktu çünkü evde yeğenimden kalan bir kaç battaniye var. Bu sebeple 5 parçalı bir takım aldım. Fiyatı 25 tl. Yine evde pek çok üst zıbını olduğu için, yedek olarak iki parçalı alt üst takım aldım. Fiyatı 9 tl. Pamuklu ve yeri gayet güzel. 

Ayaklı Alt Pijaması ve Üstler

Parça fiyatları 3-5 lira arasında değişiyor. Ama penye kaliteleri arasında elbette fark var mağazadan mağazaya. Yumuşacık olanlar tercih sebebi. Organik, sertifikalı ürün alacağım derseniz öyle alternatifler de var. Ama fiyatlarını anımsayamıyorum.


Emzirme Önlüğü

Genelde antin kuntin parçalardan pek sıkılırım ben. Az ve öz eşya isterim. Ama bu emzirme önlüğünü ilk gördüğümde pek bir hoşuma gitti. Bebeği emzirmek için minnacık odalarda, yapış yapış halde bu işlemi yapmak hem bebeğe hem anneye zulüm oluyor bazen. Ortalık yerde olsanız üstüm açıldı mı, bebek havasız mı kaldı sıkıntısı işin başka yönü... Havuzlu Han'dan 10 tl'ye aldığım emzirme önlüğünün farklı bir markası ebebek mağazasında 29 tl. Aralarında ne fark var bilmiyorum vallahi! Sanırım ebebekteki altın kaplamalı ama ben göremedim:)

Lansinoh Krem

İnternet aleminin hemen hemen tüm annelerinin söz birliği yapmışçasına tavsiye ettiği Lansinoh Krem'i Havuzlu Han'dan (40 ml) 30 tl'ye aldım. İnternet sitelerinde fiyat parçalı bulutlu. İndirime denk gelinirse ayrı mevzu tabi.

Kapı Süsü, Lohusa Bir şeyleri ve Muhtelif Ivır Zıvırlar

Han'da bu sektörün temsilcileriyle sıklıkla karşılaşmak mümkün. Hemen hepsinde benzer şeyler var. Üzeri tül, kumaş veya keçe ile süslenmiş bebek odası kapı süsleri, bebek şekerleri, içi şeker dolu kavanozlar, ıncık cıncık pek çok şey... Kapı süsleri bir dükkanda oldukça uygun fiyatlıydı, 25 tl'ye vereceğini söyledi (elindekini bitirince bir daha o tür ürün satmayacağını söyledi satıcı can havliyle. Ne derdi varsa artık?:). Çok benzer bir ürünü -yalan olmasın- 45 tl'ye falan gördük üst katlardaki dükkanların birinde. Bir başka dükkanda 75-80 tl fiyatlarını duyduk. İnternette -emeksensin gibi sitelerde- fiyatlar genelde 50 tl'nin üstünde. Bu türdeki alışverişleri Han'dan yapmak daha makul olabilir. Ben hiç bu tarz bir şey almadım gerçi. Laf olsun diye baktım:)

Lohusa tacı, terliği falan gibi süslü atraksiyonlu şeyler de var. Ama fiyat yine aklımda değil. Ben Özdilek'in yumuş yumuş ama üstü nakışlı terliğini aldım, 15 tl. O ağrı sızı içinde incili boncuklu terlik beni bozar:) Lohusa tacını hastanede taksam da saçlarımı kapatacağım için kimse göremeyeceğinden, öyle bir şey almadım. Ama eve geldiğimde -hem gözüm de açılmış olacak iyice inşallah- takmak için iğne oyalı çok tatlı bir taç almıştım Ramazan ayında Sultanahmet'te kurulan el işleri panayırından. Hem de 3 tl idi;) Herkeste olan şeyleri kullanmak, ne biliyim, biraz ters galiba bana:) Huysuzum azıcık:)

Bebek Battaniyesi

Şöyle el örgüsü, sıcacık, yumuşacık bir battaniyeydi aslında aradığım ama bulamadım. Havuzlu Han'da (Elif Bebe'de) çok güzel bir battaniye gördük. Biraz kalınca. Hem evde hem de dışarı çıkarken kullanılabilecek tarzda bir ürün. Çift yüzü de pamuklu kumaş. Üzerinde çıt çıtları var, dışarı çıkarken kundak gibi de yapılabiliyor, çok kullanışlı. Ama ara kısımda kalan yüzey elyaf. Bu sebeple çok beğenmeme rağmen almadım. Sanırım 80 yada 90 tl idi fiyatı. 

Bebek battaniyelerinde polar, elyaf tarzı malzeme çok kullanılıyor. Ben pek tercih etmiyorum böyle ürünleri açıkçası. Bebek altını açmak için de pek süslü, ayıcıklı falan sevimli takımlar var ama hep sentetik. Çok güzel görünseler de temkinliyim kendilerine karşı. Bu sebeple fiyatlar aklımda kalmamış hiç. Ama tercih ve zevk meselesi tabi, kimseye de bir şey diyemem. Triko battaniye çeşitleri de pazarda ve Kürkçü Han'da hemen hemen benzer civarlarda.

Yün ve el örgüsü bir battaniyeyi Kürkçü Han'da bulabileceğimize dair bir düşüncemiz olsa da orayı fethedecek mecalimiz kalmadığı için maalesef uğrayamadık. Ama el örgüsü bir battaniye için gerekli olan 3 ana öğeyi, yani; modeli, ipleri ve örecek bir ablayı bulduk ve sıkıntımızı da bu şekilde çözmüş olacağız inşallah. Aşağı yukarı maliyeti de 100 tl gibi bir şey olacak (ipler zaten 40 tl tutuyor:-/ ) Onları da Eminönü'nden alsak çok daha uyguna gelirdi ama fırsatımız olmadı ona. emeksensin türü sitelerde el örgüsü battaniyeler bulabilmek mümkün.


Anne İçin Çamaşır

Aynı çamaşırı 3 farklı dükkanda 20, 25 ve 27 tl olarak görünce serbest ekonomi mantığını sorgulamaya başladığımı söylemeliyim. "İstanbul'da hiç bir şeyi ilk gördüğün yerden almamalısın, en az 3 yere sormalısın" tezimin doğruluğunu bir kez daha test etmiş oldum.

Aslında ihtiyaçlarımızın çoğunu Elif Bebe'den aldık. her dükkanı gezip fiyat araştırması yapmak çok fazla enerji istiyor. Genel anlamda bir göz atıp, en uygun bulunan yerden ihtiyaçları alıp çıkmak akıl, ruh ve bel sağlığı açısından önemli. 

14 Eylül 2015 Pazartesi

KENDİNDEN ŞEKERLİ ANNELER

Bir süre önce yazmıştım, belki hatırlayan arkadaşlarım vardır. Nasip olursa bebek bekliyoruz:)
Bu süreçte bildiğiniz üzere çeşitli kontroller, tetkik ve tahliller yapılması gerekiyor.
Bunlardan biri -ve sanırım Canan Karatay Hoca'nın ezber bozan yorumu sebebi ile- en çok tartışılanı da "gebelik şeker yükleme testi".
Konuyu öncelerden takip ettiğim kadarı ile (o zaman bebek yoktu gündemimde) kendimce verdiğim karar, bu testi uygulamamak yönündeydi.
Fakat zaman gelip, detaylı ultrasona girdiğimde işler biraz değişti.
Ultrason sonucuna göre bebeğin her şeyi çok şükür ki normaldi.
Fakat amniyon sıvım fazla çıktı. Doktor da şekerli gıdalardan uzak durmamı ve şeker yüklemesi yapılması gerektiğini söyledi (ultrason raporumda da şeker yükleme testi tavsiye ediliyordu).
Aslında önceki aylarda doktoruma bu test hakkında ne düşündüğünü sorduğumda çok kesin bir ifadeyle uygulanmasında sakınca olmadığını, bir diş baklava ile aynı miktarda şekere maruz kalacağımı belirtti. Konuyla ilgili de bilgilendirici bir yazının çıktısını verdi.
Hal böyleyken, doktorun görüşü ve rapor sonucuma rağmen- testi yaptırmayacağım demek çok da akıllıca görünmüyordu.

Bir saatlik şeker yükleme testi

Doktorumuzla anlaştığımız günde test için hastaneye gittik. Dikkat edilmesi gereken husus, bir gece önce saat 12:00'den sonra bir şey yiyip içmemek. Çünkü ilk olarak açlık kan şekeri ölçülüyor.
Akabinde limonata benzeri (100 mg) bir sıvı içiliyor ve bir saat sonra yeniden kan şekeriniz ölçülüyor. Yine dikkat edilecek bir husus, bu zaman aralığında yorucu fiziksel aktivitelerden uzak durmak gerekiyor. Zamanımı değerlendireyim de günlük yürüyüşümü yapayım dememek lazım yani. Çünkü çok enerji harcanırsa, gerçek  değerlerinizin ölçülmesi güçleşiyor ve normalden yüksek bir seviye ölçülebiliyor. İki tahlilin sonucunu almak için de yaklaşık 40 dakika kadar bekleniyor.

Ben de bu 40 dakikayı merak içinde bekledim, çünkü içimden bir ses değerimin yüksek çıkacağını söylüyordu. Bayram, izin, tatil derken yemek düzenim değişti, karbonhidratlı ve şekerli gıda tüketimim arttı. 

Sonucum çıktı, merakla sayfayı inceledim. Ve maalesef haklı çıktım, 1 saatlik bekleme sonucu ölçülen değerim normal sınırlardaki değere göre biraz yüksekti. Doktorum sonucu inceleyince, bir hafta şekerli gıdalardan, kavun karpuz gibi şeker seviyesi yüksek meyvelerden, pilav, makarna ve beyaz unla yapılan ekmekten uzak durarak kendi çapımda bir diyet yapmam gerektiğini söyledi. Test, bir hafta sonra daha yüksek oranda şeker yüklemesi (200 mg) ve 3 saatlik bekleme süresi ve 4 kan tahlili ile yinelenecekti.

Açıkçası biraz canım sıkıldı. Durumum tam anlamıyla yağmurdan kaçarken doluya tutulmak olmuştu. Hiç yaptırmayayım diye düşündüğüm testin ikinci seviyesine de maruz kalacaktım. Kendimi toparladım, yediğime içtiğime epeyce dikkat ettim ama oldukça da zorlandım.



Diyabet hastalarının işi ne kadar zormuş

Beslenme şeklimi biraz diyabetlilere benzettiğimi söyleyebilirim o bir haftalık süreçte. Çevremde diyabet rahatsızlığı olan kişiler var. Yemek konusunda sıkıntı çektiklerini biliyordum ama bu kadarını tahmin etmiyordum. Evde duran biri olsam bu kadar sıkıntı çekmezdim sanıyorum. Ama şu an işe devam ediyorum. Öğle vakitlerine doğru yemek listesine bakınca çoğu kez hayal kırıklığı yaşadım. Aynı öğünde tatlı, pilav/makarna türünde gıda maddeleri sıklıkla çıkıyor. Gittiğimiz alışveriş merkezinde yemek yiyecek yer bulamadım desem abartmış olmam (ev yemekleri yapan bir dükkanın olmaması da bunda etkili oldu). Bulduğum en sağlıklı gıda kebap oldu Allah sizi inandırsın! Pide yiyeyim desem hep beyaz undan üretiliyor. Karbonhidrat, şeker, katkı maddeli gıda maddesi gırla gidiyor. İçecekler deseniz zaten öyle. Kendi ellerimizle yavaş yavaş zehirlenmekten başka yaptığımız bir şey yok. 

O bir haftada şunu farkettim ki canım şekerli bir şey istediğinde meyve yediği an, şeker ihtiyacını gerçekten karşılayabiliyor insan. Çoğu kişinin acıktığı anda aklına ilk gelen gıda maddeleri olan çikolata, hamur işi, tatlılar, vb. gıda maddesini tüketme isteği, bünyemize zamanla alıştırdığımız bir durum bence. 


Süt, meyve ve kepekli/tam buğday unla üretilen yiyecekler neden yaygın değil?

O bir hafta içerisinde ekmeğimi yanımda taşıdım resmen. Her fırında kepekli/tam buğday ekmeği bulamadım. Marketteki katkılı ekmekleri yemek istemedim.

Günlük alışkanlığım olan bir çay bardağı Nescafe'nin yerine koyabileceğim bir bardak sütü herhangi bir restorantta bulamadım. İşe süt getirdim (bu zaten ara sıra yaptığım bir şeydi ama farklı ortamlardaki arayışlarım ne yazık ki boşa çıktı).

Meyve ile yapılan ve oldukça yaygın olan bir yiyecek var; waffle. Onun da üzerinde dökülen soslar yada meyvelerin vıcık vıcık şekerli hali -şahsen- bana çok yapay geliyor.



Talep etmiyoruz ki böyle

Velhasılı kelam, bazen yemek yememek daha mı iyi acaba diye düşünmüyor değilim:) Şaka bir yana, işimiz gerçekten zor.

Peki testin sonucu ne oldu?

3 saatlik şeker yükleme testinin sonucu şükür ki normal çıktı. Doktorum diyete gerek olmadığını ama belirtmiş olduğu besinleri tüketme konusunda dikkat etmem gerektiğini söyledi.

Durum böyle işte.
Karatay Hoca'nın haklı olduğu bir nokta var; şayet ben doktorun önerdiği gibi bir beslenme şeklini benimsemiş olsaydım (ki yediklerini abartan biri değilim, dikkat etmeye çalışırım ama zaaflarım var elbette) böyle bir teste tabi olmak zorunda kalmayacaktım.
Ne diyor Karatay Hoca; şeker, un yemeyin. E doğru, buna kim ne diyebilir ki? 
Aslında Hoca'nın tembihlediğini, analiz sonucu ile görmek için yaptırıyoruz bu testi.
Duam o ki, inşallah bebeklere zararı olmuyordur.
İnternette çok abartılı yorumlar var; şekerli sıvıyı içince başım döndü, gözüm karardı, bebeğim bir kaç gün hareket etmedi, vs. gibi.
Bünyeye göre farklılık gösterebilir elbette durum. Ama gözünü korkutmamalı insan.
Allah'a sığındım, duamı ettim, diktim ve içtim.
Tadını pek sevmedim açıkçası o sıvının, ama içmek durumundaydım ve katlandım.
Belki şekeri çok seven biri için gayet de lezzetliydi, bir şey diyemem.

Sen iki canlısın... Ye!

Toplumsal yanlışlarımızdan biri daha. Hamilelerin iki canlı olduğu doğru. Ama bu durum her şeyi iki kat yiyebilirsin özgürlüğünü vermiyor insana. Yedirilmeye çalışılan şey de genellikle -yeme kültürümüzden gelen bir alışkanlıkla- karbonhidratlı gıdalar. Yazıktır, günahtır. Gerçi kimse art niyetle yapmıyor, ama işte... Hamilenin önündeki tabağa keki, poğaçayı "iki canlı" diye ikişer tane koyup, kadıncağızın canını çektireceğimize, gün içinde iki bardak süt/ayran/su yada meyve ikram edelim de o minicik canı da annesini korumuş olalım.

Fotoğraflar internetten alıntıdır.

1 Eylül 2015 Salı

RÜZGARLI PAZAR

Yazar: Mustafa Kutlu
Yayın evi: Dergah Yayınları

Bu sene Mustafa Kutlu'nun bir kaç kitabını okudum ve genel olarak kanaatlerimi de paylaştım. 
Yazarın gözlem gücünü, kitaplarının seri bir şekilde okunabilir olmasını, hafif dilini, hayatın içinden ve bir yandan da düşündüren kareleri ele almasını seviyorum.
(Bu sebeple kitaplıkta küçük çaplı bir Mustafa Kutlu Külliyatı oluşmuş durumda:)



Rüzgarlı Pazar da yine bu minvalde bir kitap.
Kitabın kapağı ve ismini bir arada düşününce, okumadan evvel bir türlü nasıl bir içerikle karşılaşacağımı tahayyül edememiştim.
Fakat okumaya başlayınca mevzu netleşti.
Kitabın kapağında görüldüğü üzere altından vızır vızır trafik akan bir üst geçit var.
Evet, rüzgarlı pazar tam da burası.
Her gün yanlarından gelip geçtiğimiz, daracık üst geçidi iyice daralttıkları için kimi zaman söylendiğimiz, tezgahlarında akla hayale gelmeyen pek çok ürünün bulunduğu seyyar satıcıların ve dilencilerin hikayesi anlatılıyor kitapta.
Kitapta konu edilen Duran, hurdacı Bilal, dilenci doktor, çaycı Cino, görme engelli Nimet ve Cesur, hep lakabı söylendiği için ismi unutulan Şapkacı Bacı ve diğerlerinin hayat hikayesi.
Yalnız şunu belirtmekte fayda var; kitapta yer verilen karakterlerin gerçek hayattakilere oranla çok daha masum bir gözle ele alındığını düşünüyorum.
Sözüm tüm seyyar satıcıları kapsamıyor elbette.
Ama -bilhassa İstanbul'da- üst geçitleri mesken tutan seyyar satıcıların yada dilencilerin "ekmek parası" dışında farklı sebeplerle oralarda bulunduklarını da düşünmüyor değilim bazen.
Belki sizlerin de dikkatini çekmiştir, satılma olasılığı milyonda bir olan bir ürün için bir insan saatlerce hatta günlerce aynı yerde niçin beklesin ki?
Hem de gözleri fıldır fıldır çevreyi incelerken???
Kitabın konusundan uzaklaşmış oldum biraz, farkındayım.
Ama okurken bir yandan kitaptaki karakterler ile gerçek hayatta karşılaştığımız bazı emsallerini kıyaslamadan yapamadım.
Okumanın amacı da bu değil midir biraz da zaten?

Bu aralar sıklıkla tercih ettiğim gibi;) okuması kolay, kafa yormayan ama bir yandan da düşündüren insan manzaralarının olduğu bir yazın Rüzgarlı Pazar.
Okurken yorulmayayım ama bir kitabı daha bitirdiğim için sevindirik olayım diyorsanız, tavsiyemdir;)

* Önceden okuduğum ve fikirlerimi paylaştığım Mustafa Kutlu'ya ait diğer kitaplar Huzursuz Bacak, Yokuşa Akan Sular ve Anadolu Yakası isimli kitaplardı. İlginizi çekerse efendim...