4 Haziran 2013 Salı

BİR KADIN GİBİ İSTANBUL...


Yüzyıllarca önceki hali bebek saflığında ve güzelliğinde olan, 

ilerleyen zamanla gençlik dönemine giren ve artan bir ritimle etrafındakilerin  dikkatini çekmeye başlayan,

gençlik dönemine tam anlamı ile girdiğinde artık herkesin dikkatini üzerinde toplayan bir kadın gibidir İstanbul...

Şimdilerde 55'inden 60'ına doğru ilerleyen bir kadının özelliklerini gösterir ruhunda ve teninde...

Görmüş, geçirmiş olmanın verdiği manevi yorgunluk ve birikim vardır aklında...

Yağmalanmışlığın ve değer bilmeksizin dokunulmuşluğun izleri vardır teninde...

Yaş ilerledikçe gözün ferini kaybetmesi gibi, cildin pürüzsüzlüğünü yitirmesi gibi, güzelim saçların ağarması gibi,
yıllar içinde büyüttüğü efsane ve tarihi yapılarını yitirir İstanbul insafsız yangınlarla ve yağmalarla...

Bir organa yerleşmiş kötü huylu ur gibi çoğalmaktadır bedeninde kıymet bilmeyen yaratılmışlar ve onların yaptığı yapıtlar...

3 Haziran 2013 Pazartesi

EKMEĞİN KIRINTISI...


22-24 Mayıs tarihleri arasında Haliç Kongre Merkezinde gerçekleştirilen Uluslararası Katı Atık, Su ve Atıksu Kongresi’ne katıldım. “Kongre” kelimesini okuyunca aklınızda sıkıcı bir konunun oluşmasını istemem… Ele alınan konular geneli itibari ile hayatımızın içinde hep var olan ama pek çoğumuzun belki de farkında olmadığı konuları içeren noktaları içeriyordu…

Bu sunumlardan bir tanesi oldukça dikkatimi çekti. Sunumu gerçekleştiren Martin Kranert Almanya’dan kongreye katılmıştı. Sunumunda, Almanya’da gerçekleştirdikleri gıda atıklarının israfına yönelik çalışmalardan elde ettikleri bulguları ve önerileri bizlerle paylaştı. Çalışmanın içeriği şöyle; Almanya’da gıda sektörü, tüketim ve gıda atıklarının yıllık tüketim ve oluşturulma miktarları incelenerek ortaya çıkan israfın boyutunu belirlemek ve buna çözüm önerileri bulmak… Çalışmayı yaparlarken dikkatimi en çok çeken nokta atık sınıflandırma biçimleri oldu. Sınıflama şöyle ki;

- Önlenemeyen atıklar (Mesela yemek için patatesi soymamız gerekiyor… Veya diğer meyve sebzeleri…  Bu atıkların kabukları illaki soyuluyor ve bir gıda atığı haline geliyor)

- Kısmen önlenebilir atıklar (Yemek yerken dökülen ekmek kırıntıları bu kapsamda düşünülmüş. Bu durum oldukça dikkatimi çekti çünkü gıda atığını “kırıntı”ya kadar indirgemişler. Harika bir şey! Bizde de ekmek israfından bahsedilir fakat bu durum hiç kırıntı boyutu ile hesaplanmaz… Bütün veya parça olarak israf edilen ekmekler örnek verilir hep… Bir diğer kısmen önlenebilir atık çeşidi olarak da kısmen tüketilmiş, kısmen çöpe gitmiş atıklar bu kategoriye dahil edilmiş)

- Önlenebilir atıklar (Tüketilmeyeceği halde pişirilmiş/hazırlanmış gıdalar yada gıda sektöründe dondurma/taşıma/depolama esnasında ziyan olan gıdalar bu kapsama alınmış)

Bilgilendirici, düşündürücü ve faydalı bir sunumdu… Dünyada her yıl 1.3 milyar ton atık çöpe giderken, bu oran tüketim zincirine giren ürünlerin üçte birine tekabul ederken ciddi anlamda düşünmemiz gerekiyor zaten.

Dinimiz israfın her türlüsünden bizleri men etmiş… Buna somun ekmek de dahil, ekmeğin kırıntısı da… İsraf olayına farklı pek çok pencereden bakılabilir; dini olarak, bilimsel olarak, Afrika’da aç susuz kalan insanlar düşünülerek, vs. Ama ortak nokta, israfı önlemek…


Gerektiği kadar tüketebilmek temennisi ile…

BALIK KILÇIĞINDAN KABLO DÜZENLEYİCİSİ

Cep telefonumun kulaklığı ile sıklıkla müzik dinliyorum. Bilhassa bitip tükenmez İstanbul trafiğinde...

O kulaklık da -üzerinize afiyet- illet bir şey! Çantaya attığınız an nasıl oluyorsa karman çorman bir hal alır, açıp 2 şarkı dinleyinceye kadar yol biter, bir şey dinleyemezsiniz.

Bu duruma "dur" demek istiyordum ki, aradığım şeyi İstiklal Caddesinde yer alan KARINCA isimli dükkanda buldum. Bu dükkandaki ürünler tam anlamıyla endüstriyel tasarım bence. Gündelik hayatta çok sık kullanılan eşyaları zıpır bir şekilde yorumlayarak alıcıya sunuyorlar.

Fotoğrafta görülen mavi renkli balık kılçığı kulaklık kablosunu sarmak için... Aradığım çözüm, esprili bir şekilde karşıma çıktı ve ben de hemen bu fırsatı değerlendirdim:) Alalı epey zaman oldu fakat hiç bir fotoğraf karemde yer almamıştı kendisi...


Boş bir anımda sıkıntıdan ne yapacağımı düşünürken, balık kılçığını kağıda çizdim. Etrafıma bakınırken tam karşımda duran makası gördüm ve kılçık çiziminin etrafından kestim, renkli tükenmez kalem ile de göz, ağız ve papyon ekledim. Fena da olmadı:)

Şu anda da masamın üstünden bana göz kırpıyor;)

Sevgilerimle...